antep2021-sergiposter
bernaozlemozcan

BERNA ÖZLEM ÖZCAN

1993 yılında Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü’nden mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile Long Island University’de iletişim ve dijital tasarım alanında yüksek lisansını 1998 yılında tamamladı. 2005 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik bölümünde sanatta yeterliğini tamamladı. Mustafa Kemal Üniversitesinde 2006-2015 yılları arasında Yrd. Doçent olarak görev yaptı. 2015 yılında Doçentlik unvanı aldı. Halen Mustafa Kemal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yurtiçi ve Yurtdışı çeşitli karma sergilere katılmıştır. Sanatçının biri yurtdışı olmak üzere beş kişisel sergisi bulunmaktadır. Eserleri, Çin, Meksika, Polonya, Almanya, İtalya, Romanya, Kırgızistan, İsviçre, Bulgaristan gibi ülkelerde özel koleksiyon ve arşivlerde yer almaktadır.

Berna Özlem Özcan’ın “Yitik İzler” Sergisi Üzerine

Berna Özlem’in izleyeni daha ilk bakışta içine alan resimleri, lirik pentür örnekleri denilebilecek, başkalaşım eserler olarak üretilmişler. Üst üste yığılmış çok katmanlı imajların oluşturduğu bu yeni gerçeklik, üretilen imgelerin uzamda olduğu gibi zamanda da başkalaşmasına yol açmakta. Bu durumu; geçmişin, şimdinin ve geleceğin aynı mekânsal bütünlük içerisinde, yeniden ve yeniden resimlenmesi ve doğrudan bu üç zaman dilimini çakıştıran yeni bir zamansal tarif olarak görmek mümkün. Berna Özlem’in zaman ve mekâna ilişkin bu yeni tarifi, bir yandan gerçek dünyada algılanamaz bu yeni imgelerin ete kemiğe bürünmelerine olanak sağlarken, öte yandan izleyene sınırlarını hatırlatarak birer iç hesaplaşma yolunu da açmakta.

Berna Özlem’in “göç” olgusunu ele aldığı eserlerinin yeni bir serüveni “Yitik İzler”, olarak karşımızda. Sanatçının, kendi bilinçaltından sızan önermelerden yola çıkarak ürettiğini belirttiği bu resimler, izleyene de zamansız ve mekânsız bir deneyim sunmakta. “Göçerin” taşıdığı geçmişini, o’nun yoluna ait imajlarıyla birleştirip, varış noktasındakilere ilişkin göndermelerle kurgulayan Berna Özlem, bu yeni gerçeklik ile olanaksızlıkların da üzerinde özenle durmakta. Bir anlamda ne burada ne orada ne o anda ne de bu anda olmadığımız gerçeğini yüzümüze vurmakta.

Benim “Lirik pentürler” olarak adlandırdığım bu resimler, her ne kadar dijital ortamda; sayısal değerlerin imaja, imajların imgelere, imgelerin ise yeni bir anlatıya dönüştürüldüğü birer dijital resimler olsa da klasik resme ait pek çok hazzı izleyiciye tattırmayı başarıyorlar.

Sanatçının hemen her resminde, doğaya ilişkin birden çok imaja yer vererek kurguladığı bu yeni başkalaşım, dünyanın da başat unsurunun doğa olduğu gerçeğinin altını çizmekte. Doğanın yanı sıra “Yitik İzler”de mimari imajlar da gözden kaçmıyor; bir resimde Haydarpaşa’yı görebilirken bir diğerinde St. Petersburg’dan bir bina ya da İtalya’dan bir görünüm karşımıza çıkabiliyor. Göçmen kuşlar göç olgusunu aynı zamanda terk etme ve geri dönüldüğünde bırakılanının bulunamaması duygusunu vurgularken, Karga doğadaki bozulmanın tanığı olarak kazanmakta; bitkiler, kurumuş çiçeklere dönüşmekte. Mektuplar, -yazanı ve yazılanı meçhul mektuplar- bizi bilmediğimiz hayatlara yolcu etmekte. Saydığım ve sıklıkla vurgulanan bu imgeler karşımızda duruyor ama daha önce ele alınmadık bir yaklaşımla. Öyle ki üst üstelikleri güçlü biçimde bildiklerimiz ya da bildiğimizi sandığımız şeyleri altüst ediyor. Yer yer sözcükleri kaligrafik unsurlar olarak görsek de sözcüklerle birlikte mimari imgelerin kimliksiz bu resimleri önemli ölçüde insani kıldıklarını söylemek mümkün.

Berna Özlem’in dediği gibi;
“İnsan çevresiyle etkileşimi sürdürdüğü oranda toplumsal bir varlıktır. Birlikte yaşamak ve paylaşmak, toplumun doğal, kültürel ve tarihi değerlerini ön planda tutmak ilk ve en önemli koşuldur. İnsanı diğer canlılardan ayıran önemli faktörlerden biri “güzelleştirme” iradesine sahip olmasıdır. Aynı zamanda elinde infilak gücü yüksek “çirkinleştirme” bombaları bulunmaktadır. Günümüzde daha güzeli yaratma uğruna çirkinlik üretmek ve bunun farkında olmamak yani güzelleştirdiğini sanmak bence bir zaaftır. Görüngeler öylesine bildik olurlar ki onların gerçekten hiç ayırdında olmayabiliriz. Bir bitki, bir yapı ya da başka bir imge belleğimizde öylesine yer eder ki, gün gelip bu imgelerin ortadan kalkmış olması ya da işlevinin kaybettirilmiş olması onun yerini belleğimizden silemez. Ama beş duyumuza hitap eden asıl gerçeklik yok olmuş ya da bir daha dönmemek üzere göç etmiştir artık…

Belleğimizle oynanmış. Her şehrin bir hikâyesi, her bireyin şehirle kurduğu duygusal bağlarla desteklenmiş “kendi hikâyesi” vardır. İnsan, şehirde odak noktası olan tarihi ve önemli yapıları, ömrü boyunca sabit kabul ederek, kendi değişkenlerini, güvenlik ve aidiyet duygusunu oluşturur. Çünkü bu mekanlar şehrin kimliğini oluştururken bireylerin belleklerinde yer alırlar ki yok olduklarında kendilerini kaybolmuş hissedebilirler. Bu bağlamda doğal, kültürel ve tarihi mirasımıza sahip çıkmamız çok önemli. “Sanatçılar, bilimcilerin tarif edemeyecekleri şeyleri tarif ederler. Kendimizi kurmaca eserler olarak kavramak kendimizi anlamanın en üstün yoludur.” diyor Lehrer.”

Yaşadığımız şu günlerin önemli çelişkilerinin başında, kavramların asıl anlamlarının yerinin, kavramdan beklenenle doldurulması işgüzarlığının geldiği kanısındayım. Bu durum, ilk bakışta kavramların başkalaşması anlamına gelse de aslında belleği oluşturan ve kanaatlere yön veren asıl dil olan kavramların artık bildiğimiz anlamlarından çıkarıldıkları gerçeği olarak açıklanabilir. Bizi biz kılan ve hayatı anlama ve tarif etme araçlarımız olan kavramlarla oynanan bu tehlikeli oyun karşısında, sanatın uyarıcı etkileri vazgeçilmez önem taşır hale geldiler. Bu noktada Berna Özlem’in resimlerini, izleyene sunduğu; gerek yitik izler ve onların imgeleri olarak karşımıza çıkan biçimleri, gerekse izleyeni içsel bir yolculukla gerçeği sorgulamaya davet eden “yeniden tarifi” nedeniyle önemsiyorum.

Sonuç olarak, Berna Özlem’in duygu dünyası ve coşkun birer izdüşümleri diyebileceğim resimleri; yansız, önyargısız ve duru bir bellekle, bizlere belki de umut edilene göç etmek için cesaret veriyor. İyi seyirler…

Doç. Dr. Ayhan Özer
Gaziantep, 2021