sanat-sınırda-Giresun-afiş

SANAT SINIRDA III

Manet’in “3 Mayıs 1808” resmini referans alarak yaptığı, “Maximilian'ın infazı” adlı resmi doktora tezimde inceleme fırsatım olmuştu. Sanatçının Avrupa'yı gölgeleyen Victoria kültürüne karşı muhalif bir tutum sergilediği açıktı. Manet bir çeşit anlatısal tarihi, izleyiciyle yüzleştirmek istemiş veya insani değer ve yargıların nasıl hiçe sayıldığını ifşa etmeyi amaçlamış gibiydi. Bu resimde bulduğum ilginçlik ise bir duyumun, yaşanan anın gerçekliğini bile aşarak izleyiciye ulaşabileceği düşüncesi olmuştu. Resmin kurgusunda izleyici hem resmin içinde hem de dışında konumlanmakta. Yani, resimde infaz anını izleyen bir gurup insan görülüyor ve aynı zamanda resmin karşısında da biz yer almaktayız, bir infaz anına kaçınılmaz bir biçimde tanıklık etmeye zorlanmaktayız. Resim hem olay anında hem resmin yapılışında hem de resmin seyrinde bir duyum barındırıyor. Benim için bu çok katmanlı tanıklık zorunluluğu, bir tür tarih hacminde mekânsal bir boşluk yaratmıştı. Manet’in bu resmi maddesel, katılaşmış, şeffaf bir ideoloji hacminin (tarihin değişmeden bir kehribar içerisinde donmuş fosillerin günümüze ulaşması gibi), bakışların içeri sızmasına izin vermesiyle bütün gizinin açık edildiği bir deney alanı olarak düşünülebilirdi. Böylece sanatçının muhalif bir tutumla ortaya koyduğu eser, doğrusal bir tarih yerine hacimsel bir tarih algısını olanaklı hale getiriyordu. Bu bakışla da sanatın sınırları çizilmiş, esnekliği olmayan, gücün dayattığı bu katılığı kırmak için güçlü bir ifade olanağı yarattığını, sanatın sınırların ötesine taşan bir olgu olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Sanatın ötesine geçebildiği bu “sınır” nedir? Devletleri, eyaletleri ya da kent bölgelerini birbirinden ayıran çizgi, hudut; şeylerin yayılabileceği veya genişleyebileceği alan; bir şeyin nicelik bakımından inebileceği veya çıkabileceği limit ya da şeylerin büyüklük veya küçüklük eşiği, en uç nokta ve son. Sınırların tanımı daha da çoğaltılabilir ancak ironik olan nihayetinde tanımların içerisinde kavramın kendisinin de sınırlı olmasıdır. Diğer tarafta ise anlamların henüz oluşmadığı bir bilinmezlik, bilinç dışılık, dil dışılık söz konusu. Yine de insan, olanaklar ve olanaksızlıklar arasında anlamlar yaratmayı sürdürmüş, kaşif ruhunu arayışlarla avutmuştur.
Sınırların birer kurgu olduğu açıktır. İnsanın ilk sınır deneyimi ne olabilir diye sorarsak belki de ilk akla gelebilecek şeylerden biri ufuktur: Göğün yerle birleştiği yer. Aslında ortada birleşme de yoktur ya yine de bile bile bu sonsuz paralelliğe zihin noktayı ufuk tanımı yaparak koyar. Ve insanın ötesini merak edeceği ilk sınır belki de böylelikle tanımlanmıştır: Afrika’nın doğusundan başlayan yolculuğumuzun ilk sınırı. Belki de ufuk, varlığıyla insanı her gün kuşatan umut ve merak kaynağı en kadim sınır olarak düşünülmeli.
Sanat sınırları aşan bir olgu olsa da insan sınırlar karşısında pek çaresiz kalmakta. Hele de şu günlerde bu sınırların hissedilebilirliği bir hayli artmış durumda. Ancak duyumun, zamanın ve mekânın ötesine taşabileceği düşüncesinden yola çıkarak “Sanat Sınırda” başlıklı bir sanat etkinliği planladık. Bu etkinlik, her yıl iki üniversite akademisyenlerinin katılımıyla gerçekleşen bir sergidir. Bu yılki sergimize Giresun Üniversitesi, Görele Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Elemanlarını konuk ediyoruz.

İbrahim Yıldız (Dr.)