POSTH-TRUTH-SERGİ
AYHAN ÖZER

AYHAN ÖZER

1977 yılında Gaziantep’te doğdu ve ilk, orta ve lise öğrenimini bu ilde tamamladı. Lisans ve Yüksek lisans öğrenimini Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde Resim Öğretmenliği Bölümünde tamamladı ve 2001 yılından itibaren aynı kurumda araştırma görevlisi ve Prof. Dr. Olcay Kırışoğlu’nun asistanı olarak çalıştı. 2004 ile 2011 yılları arasında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde araştırma görevlisi olarak çalıştı ve bu sırada asistanlığını da yaptığı Prof. Dr. Ayşe Çakır İlhan ve Prof. Dr. Kubilay Aysevener’in danışmanlıklarında 1980 sonrası Türk Resim Sanatını konu edindiği doktora tez çalışmasını tamamladı. 2011-2013 yılları arasında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi Doktor olarak çalıştı.

2013 yılından buyana kurucu bölüm başkanlığı yaptığı Gaziantep Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde çalışmaktadır. 2018 yılında doçentlik unvanını alan Özer’in “Post Truth Hakikat Sonrası Portreler” adlı sergisi, dokuzuncu kişisel sergisidir. Ulusal ve uluslararası çok sayıda bienal, çalıştay ve sergiye katılmıştır. Bilimsel makaleleri yanında disiplinler arası çalışmalarını sürdürmektedir. Sanat disiplinlerini, anlatmak istediklerine uygun mecralar olarak görür, bunların adlarından ve sınırlarından çok kendi anlatmak istediklerine odaklanır. Yerelden Evrensele sanatsal yaklaşımların önemi üzerine düşünmeye ve üretmeye devam etmektedir.

POSTH TRUTH PORTRELER ÜZERİNE

Günümüzde rahatlıkla Post Truth çağındayız diyebiliyoruz. Gerçeklikle kurgunun ya da kurmacanın birleştiği, ayrımların safsatalarla parçalanmaya başladığı bir süreç içerisindeyiz. Sanatçıların öznel kimliğinin ne kadar önemli olduğunu, yaşananlara rağmen yine de doğru bildiklerini tüm riskleri alarak ortaya koyduklarını hissediyoruz. Post Truth yeni bir kavram değil. Aslında çok eskiden beri gündemde olan bir kavramdır. Gerçeklik ve doğruluk kişiler ve kültürler arasında değişkenlik gösteren bir tutumdur. Bireyin gerçekliği bağlamında ortaya koyduğu doğruluk inancı, başkaları tarafından doğru olarak kabul görmeyebilir. Sanatçı açısından baktığımızda matematiksel bir formüle dayanmayan, risk alarak ya da karşıdan gelebilecek tepkilere rağmen öznel doğruların ortaya koyulması söz konusudur. İşte bu nedenle toplumsal normlar dışında hareket etmeye ve ifade ortaya koymaya başlayan sanatçı, anormal olarak görülebilir. Yapay Zeka’ın yoğun biçimde hayatımıza girmesinin büyük bir önemi var. Yapay zekanın imkanları ile yeni bir üst gerçeklik üretilebilir hale geldi. Bu günün teknolojisi ile gerçekleştirilen görseller anlaşılabiliyor ama çok yakın bir zamanda gerçeklikle kurgunun farkı ayırt edilemez bir hale gelebilir.
Ayhan ÖZER’in eserlerinde ilk dikkati çeken nokta bu eserlerin günümüzün görsel evrenini izleme araçları için tasarlanmış gibi durmalarıdır. Dijital tasarımlar büyük oranda Cep telefonu gibi mobil cihazlar üzerinden görüntüleniyor. Bunların 16:9 ekran formatında kompozisyon kurguları var. ÖZER’in de eserlerindeki kompozisyonların hemen hemen tamamının dikey şekilde seçilmesinin bir tesadüf olmadığı aşikâr. Böylece eserler günümüz algı modeline hem uyum sağlıyor hem de farklı bir vurgu yapıyor. Dikey tercih çerçevesinde, figür ve kompozisyonların aslında monumental yani anıtsal bir etki yarattıkları da söylenebilir. Daha çok natürmort tarzında görmeye alışık olduğumuz üçgen kompozisyon, aslında “Koni” formunun yalnızca bir cisim, bir obje ya da bir şey değil aynı zamanda tasarıma, hayata bakışımızın sanatçı tarafından kurgulanmış tezahürü haline dönüştüğünün de vurgulanması gerekmektedir. Sanatçının ister tasarlayarak ister içgüdüsel bir biçimde yaptığını düşünelim, bu detayların çok önemli olduğu inkar edilemez. ÖZER’in eserlerindeki renk tercihleri oldukça dikkat çekicidir. Eserlerde günümüzün dijital medya ile birlikte ortaya çıkan parlak, canlı, albenili renkleri ile birlikte, geleneksel paletin birleşiminden oluşan renkler var. Renksiz bölgeler ve nötr ton tercihleri ise bunları desteklemek için varlığını hissettiriyor.
Her ne kadar alt yapı içerisinde Yapay Zeka destekli alt yapı görselleri oluşturulmuş olsa da sanatçının buradaki müdahalesinin çok daha yoğun olduğu görülüyor. Özellikle yapay zekanın yeteneklerini ve yeterliklerini bilen birisi tarafından, sanatçının müdahalesi rahatlıkla izlenebilmektedir. Eserlerdeki figüratif evren tercihi açısından da bazı saptamalar yapmak yerinde olacaktır. Özellikle Van Gogh gibi çok bilinen bir kimlik söz konusu olduğunda, plastik algının dışında bir üst gerçeklik ya da alt metin oluşmakta. Kendine has boya, renk ve fırça kullanımını bir kenara koyup, Van Gogh'un yaşama, sanata bakışı, içsel çatışmaları, mental problemleri üzerinden okuma yapmak gerekmektedir. Bu eserlerde özgüven ve iç çatışmanın da bir arada olduğu görülebiliyor. Gerçeklik ve kurgusal dünya arasındaki geçişkenliği bir SteamPunk evreninde deneyimler gibiyiz. ÖZER’in eserlerinde, günümüzün genç bireylerinin verilerini, figürlerin giyim kuşam tercihlerinde sanatçının yaklaşımı eşliğine hissetmek mümkündür. Bunu coğrafyaya sıkışmış şekilde değil, evrensel boyutta görmek gerekiyor.
Tıpkı günümüzün genç bireyleri gibi eserlerdeki karakterlerin de gerçeklik, hakikat gibi konularda içerisinden çıkmadıkları sorgulamaları bulunmaktadır. Aslında sanatçıların en önemli çatışmaları da bu noktada şekillenir. Doğruyu söylemek… Sanatçı her zaman doğruları söyler. Evet her zaman doğruları söyler ancak kendi öznel doğrularını söyler. Sanatçının ifade alanında ortaya koyduğu bilgi ile günlük yaşamda, toplumsal çerçevedeki doğruların çatışması doğaldır. Ayhan Özer'in eserlerinde de bu çatışmanın izleri rahatlıkla görülmektedir. Semboller, teknoloji, toplum ve kültürel bağları arasında sürekli üretmekten asla vazgeçmeyen sanatçı, kendi doğrularını çarpıtmadan bizlerle paylaşmaya devam ediyor… “Pre Truth” ve “Truth” sergileri açılacakları günleri bekliyor.

Doç. Zafer GÜNGEN
Uşak Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Resim Bölümü